top of page

Aslan Korkusundan Evden Çıkamamaya – Psikolojik Hastalıklar

Yazarın fotoğrafı: Blogger PsikologBlogger Psikolog

Bir kişi aslandan korkuyor diye o kişi için psikolojik bir hastalığı var diyebilir miyiz? Veya bir kişi evden çıkmak ile ilgili yoğun kaygı hissedip evden çıkmıyorsa, bunu söyleyebilir miyiz? Kısacası psikolojik hastalık ne anlama geliyor ve kimler için psikolojik bir hastalığı var denebiliyor?

Başımızın ya da kolumuzun ağrıması gibi kimi zaman zihnimizin de zorlandığı anlar vardır. Bazen yoğun bir gün veya bir hafta geçiriyoruzdur ve kendimizi bunalmış, çaresiz ve depresif hissedebiliriz. Peki bu bir hastalık anlamına mı gelir? Psikolojik hastalık diyebilmemiz için kişinin işlevselliğine ve genel iyilik haline bakmamız gerekir. Yaşanılan sıkışık duygular ve modlar geçişli olarak gündelik hayatımızda deneyimlenebilmektedir. Bir gün içerisinde genel olarak iyi bir moddayken karşımıza çıkabilecek olaylar ile birlikte kendimizi yer yer üzgün, öfkeli, kaygılı ve daha pek çok şekilde hissedebiliriz. Sadece kimi zaman yaşadığımız kaygı gündelik hayatımızda geçişi olmayacak kadar yoğun olabilir ve genel iyilik halimizi, keyfimizi ve de sosyal, profesyonel alanlarımızdaki işlevselliğimizi bozabilmektedir. İşte bu durumda kaygı bozukluğundan ya da genel adıyla psikolojik bir hastalıktan söz etmemiz mümkün olabilir ve kişinin ihtiyaç duyduğu psikolojik desteği alması gerekebilir. Psikolojik hastalık demek kulağa nasıl geliyor? Bu psikolojinin ve spesifik olarak klinik psikolojinin en önemli soru işaretlerinden bir tanesini oluşturuyor diyebiliriz çünkü kişiye kaygı bozukluğun var ya da depresyondasın demek içerisinde bulunduğu zihinsel hali anlamasına destek olabilirken kişinin etiketlenmesine ve bu etiketten bireysel ve toplumsal olarak zarar görmesine sebep olabilir. Biliyorsunuz uzun yıllar meslek grubumuz “deli doktoru” olarak adlandırılmıştı. Bunun sebebi, klinik psikolojinin tarihçesine baktığımız da psikolojik hastalık kavramının normal olmayan olarak tanımlanmasıydı. Hatta bu durumu yaşayan kişilerin içlerine kötü ruhların girdiğine inanılmakta ve trepanasyon adı verilen kafatasına delikler açma tekniği kullanılarak bu ruhların kişiyi terk etmesi umulmaktaydı.

Bu sayede kişinin iyileşeceğine inanılmaktaydı. Bu süreci psikolojik hastalık tehlikelidir inancı takip etti ve psikolojik hastalığa sahip olan kişiler ihtiyaç duydukları tedaviyi almaktan ziyade toplumdan uzaklaştırılmak amacı ile asylum adı verilen yerlere yerleştirildiler. Sonrasında bilim insanlarının zihinsel sağlığa yönelik çalışmaları bu kurumların daha insani ve hastanın en yüksek yararı odaklı hareket etmesine yol açarak psikiyatriyi ve klinik psikolojiyi şu anda bulunduğumuz günlere kadar ilerletti. Peki nereden nereye geldik derseniz. Çok uzak olmayan bir geçmişte dikkat eksikliği ve hiperaktivitesi olan çocuklara “haylaz”, otizm spektrum da olan ve ciddi sosyal etkileşimde zorlanmalar yaşayan çocuklara “asosyal” demekten bu zorlanmaları çocukların hayatında en aza indirmeyi hedefleyen psikolojik desteği sunabilecek bir konuma geldik. Bu sayede bu çocukların genel iyilik hallerini ve sosyal ve akademik alanlar başta olmak üzere hayatlarının pek çok alanlarında işlevselliklerini nasıl arttırabileceğimizi konuşabiliyor ve psikolojik olarak destekleyebiliyor olduk.

Özetlersek, psikolojik hastalık kavramı “delilikten”, bir kişinin hayatına daha keyifli ve işlevsel adapte olabilmesi için nelere ihtiyaç duyduğu sorusuna cevap aradığımız bir referans noktası haline evirildi. Psikoloji bilimine ve zihinsel sağlığa yönelik artan bilgilerimiz ve farkındalığımız ile bu referans noktalarını kullanarak hastalık kavramından iyice uzaklaştık ve her insanın biricikliğine odaklanarak onun hayatını nasıl daha iyi ve rahat yaşayabileceğini düşünebiliyor olduk 😊


13 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentários


bottom of page