top of page

“Baş edebiliyor muyum? Yoksa mutlu olmak zorunda mıyım?”

Yazarın fotoğrafı: Blogger PsikologBlogger Psikolog

Güncelleme tarihi: 18 Nis 2023

Toksik Pozitiflikten Zorlu Duygular ile Baş Etme Becerilerine

Duygular çoğunlukla olumlu ve olumsuz olarak sınıflandırılmaktadır. Olumlu duygular daha akıcı ve keyif veren duyguları tarif ederler, olumsuz duygular ise daha zorlu ve rahatsızlık veren duyguları içerirler. Bu sınıflandırma çoğunlukla olumsuz olarak görülen duyguların bastırılması, görmezden gelinmesi ve yok sayılması gibi eğilimleri beraberinde getirebilmektedir.

Oysa insan mutluluk, sevinç, coşku gibi akıcı ve keyifli duygular ile beraber öfke, üzüntü ve kaygı gibi daha zorlu ve sıkışık duyguları da hissedebilmektedir. İnsanın hem akıcı hem de zorlu duygular hissedebilmesi yaşamsaldır ve hissedilen duygunun bir işlevi vardır. Yaşanılan tüm duygusal deneyimler, bireye karşılanmış ve karşılanmamış ihtiyaçları ile hayatında yolunda giden ve gitmeyen durumları işaret edebilmektedir. Örneğin; kendisine kırıcı lakaplar takıldığı için üzülen ve incinen bir çocuk, zorbalık gibi saldırgan ve şiddet içeren davranışların kabul edilemez olduğunu yaşadığı zorlu duyguyu referans alarak öğrenebilir. Çocuğun duygularından referans alabilmesi için diğer insanların davranışlarının kendisine nasıl geldiğini fark edip hissettiği duygunun adını koyup ifade etmesine olanak tanınmalıdır. Bunu yapabilmekte akıcı ve keyif veren duygular ile birlikte zorlu ve sıkışık hissettiren duyguların da insani, yaşamsal ve işlevsel olduğunu kabul edebilmeye bağlıdır.

Diğer bir taraftan yoğun ve güçlü hissedilebilen zorlu duyguların ve olumsuz bakış açısının fiziksel ve psikolojik sağlığı negatif yönde etkileyebildiğini gösteren pek çok vaka örneği ve bilimsel çalışma bulunmaktadır. İnsanların öfke, korku, kaygı, üzüntü gibi zorlu duygularından kaçınma ve bu duyguların yerine keyifli bir duygu koyma eğilimini bu yönden anlamak da mümkündür. Ancak olumlu tutum ve sadece olumlu duygulara yer vermek gibi eğilimlerin de toksik bir boyuta gelerek kişiye psikolojik olarak zarar verebileceği görülmektedir. Bu eğilim “toksik pozitiflik” olarak adlandırılmaktadır. Toksik pozitiflik, bireyin olumlu bakış açısını ve olumlu olarak tanımlanan duyguları hissetme deneyimlerini işlevsiz ve çok fazla bir boyutta hayatına genelleme çabasıdır, başka bir deyişle, ne yaşanırsa yaşansın bireyin kendisini ve çevresini daima olumluya ve pozitife yönlendirmeye çalışmasıdır. Fazlalık yönünden toksik boyuta gelen bu çaba bireyin olumsuz olarak adlandırdığı duygularını bastırması ile kendisine ve çevresine yabancılaşması gibi sonuçlara yol açabilmektedir. Örneğin; işinden çıkarılmış ve kendisini üzgün hisseden bir kişiye “Senden daha kötü durumda olanlar var.” gibi bir cevap verilmesi toksik pozitifliğe bir örnek olabilir. Bu cümleyi duyan kişi işinden çıkarılmasından dolayı hissettiği duygular ile ilgili suçluluk hissedebilir ve karşısındaki kişiye anlaşılmadığını ve de duygusunun reddedildiğini düşünerek öfke hissedebilir. Oysaki iş yerinden çıkarılma, yeni bir yere taşınma veya bir kişiden ayrılmak gibi tüm yaşamsal olaylar kayıp ve değişim içermekte ve bireye yas, öfke ve keder gibi duygular hissettirebilmektedir. Bu duyguların kabul edilip ifade edilmesi ise bu kayıp ile baş etmek ve kaybın getirdiği duyguları düzenlemek açısından oldukça işlevseldir. Toksik pozitiflik bu noktada geldiği zaman bahsedilen önemli duygusal deneyimlerden ve duygusal büyüme ile gelişim evresinden bireyi uzaklaştıra bilmektedir. Bastırılan ve kaçınılmaya çalışılan hiçbir duygunun yok olmamaktadır ve birikerek uygun zamanlarda ve de çoğunlukla duygusal patlamalar şeklinde geri dönebilmektedir. Patlamaların altında yatan duygular görünmez olarak orada biriktikleri zaman ise kişi bazen onu nelerin patlama noktasına getirdiğini anlamakta zorlanabilmektedir çünkü duygularına ve ihtiyaçlarına yabancılaşmıştır. Sonucunda da kişi duygularından öğrenmeye ihtiyaç duyduğu önemli bilgilerden mahrum kalarak duygularını düzenleme becerileri noktasında kendisini geliştiremeye bilmektedir.

İçerisinde bulunduğumuz salgın döneminde toksik pozitifliğin özellikle sosyal medya üzerinde hızlıca yayılan bir akım haline geldiği “sadece olumlu titreşimler” (“good vibes only”) sloganı ile görülmektedir. Yasaklardan dolayı evde kalınan süre içerisinde bireylerin yemek, spor, sanat ve çeşitli alanlarda kendilerini geliştirmeye odaklanarak bu süreyi bir kişisel gelişim imkânı olarak görme eğilimleri buna örnek olarak gösterilebilmektedir. Bu bakış açısındaki bireylerin, bu şekilde düşünmeyen ve salgının getirdiği çeşitli kayıplar ile baş etmekte zorlanan kişilere “iyi tarafından bakmak” veya “krizi fırsata çevirmek” türevi bakış açıları ile mutluluk ve de olumlu bakış açısı vermeye çalışmaları toksik pozitiflik noktasına gelebilmektedir. Bunun sebebi, beklenmeyen ve alışılagelmişin dışında yaşanan salgın süreci bireylerde kendi yaşamının kontrolünü yitirme, emniyette ve güvende olma hallerinin sarsılması gibi çeşitli psikolojik etkiler ile öfke, çaresizlik, umutsuzluk ve kaygı gibi zorlu duyguları ortaya çıkarabilmektedir. Bu etkileri yaşayan ve de bahsedilen duyguları hisseden kişiler de her zaman olumlu düşünmeye veya keyifli duygulara yönelmeye geçemeye bilmektedirler. Sonucunda da “sadece olumlu titreşimler” yaklaşımına karşın, olumlu tutuma veya duygulara geçemeyen bu kişiler salgının tetiklediği duygular ile baş edemediklerini düşünebildikleri için suçluluk, utanç ve yalnızlık gibi duygular hissedebilmektedirler. Bu noktada pozitif tutum toksik bir noktaya gelerek bireye olumsuz psikolojik etkiler oluşturabilmektedir.

Salgın sürecinde kişisel gelişime yönelmenin toksik pozitifliğin yanı sıra salgının getirdiği zorluklar ile baş etme noktasında işlevsel bir yönünün de olduğu söylenebilmektedir. Bu yön aile terapisinin yaşam çizgisi tekniği üzerinden açıklanabilir. Bu tekniğe göre, her bireyin ve ailenin olumlu ve olumsuz yaşam olaylarından oluşturduğu yaşam çizgileri vardır. Aile terapisi içerisinde bu çizgi bireyin ve ailenin güçlü yönlerini ortaya çıkarmak ve yaşanılan zorluklar ile nasıl baş edebildiklerini vurgulamak gibi işlevsel amaçlar ile yeniden oluşturulabilmektedir. Sosyal medya üzerinden salgı döneminde kendilerini nasıl geliştirdiklerini ve farklı alanlarda nasıl yeni beceriler edindiklerini göstermeye çalışan bireylerin de salgının zorlu etkileri ile baş etme amacıyla yaşam çizgilerini bu dönem için yeni beceriler, uğraşlar ve kişisel gelişim çerçevesinde yeniden düzenledikleri söylenebilir. Bu sayede salgın dönemi yaşamlarında güçlü yönlerini ortaya koyabildikleri ve baş edebildikleri bir dönem olarak yeniden çerçevelenmiş olmaktadır. Yaşanılan zorlu ve travmatik olaylar ile baş etme becerileri noktasında trajik iyimserlikten de söz edilebilir. Trajik iyimserlik, yaşanılan zorlu veya travmatik olaylar karşısında hissedilebilecek zorlu duyguları yaşarken umudu sürdürme ve yaşanılan olay çerçevesinde bireyin hayatını yeniden anlamlandırması anlamına gelmektedir. Bu noktada bireyin akıcı ve keyifli duyguların yanı sıra zorlu duyguları da kabul edip yaşadığı ve yaşanılan zorluğun ardından “travma sonrası büyüme ve gelişme” olarak adlandırılan süreçle birlikte hayatını bu zorluktan sonra yeniden şekillendirdiği söylenebilmektedir.


Sonuç olarak, yaşanılan salgın dönemi başta olmak üzere zorlu veya travmatik yaşamsal olaylar içerisinde daima pozitif bakış açısına sahip olmak veya olumlu tarafından bakmak kolay olmayabilmektedir. Her duygunun bireye duygusal ihtiyaçları ve yaşantısı noktasında önemli bilgiler verdiği de göz önünde bulundurularak; her duygunun yaşanmasına izin vermek, bazen harekete geçmeye veya üretmeye enerjinin ve isteğinin olmayacağını kabul etmek, duygusal yoğunluklar sonucu ajite tepkiler (ağlamak, bağırmak vb.) verebilmenin insani olduğunu bilmek ve bazen duygusal iniş çıkışların, karamsarlığa düşmenin de yaşanabilir olduğunu bilmek oldukça yaşamsal ve önemlidir. Her şeye olumlu yönden bakıp daima keyifli duygular arasında gezinmek çoğunlukla mümkün değildir ve insani olarak her duyguya ve deneyime olanak tanıyıp ihtiyaç duyulan yaşamsal dersleri almak çoğunlukla her birey için farklı yaşamsal süreçleri ifade etmektedir. Bu yönden yaşam boyunca herkesin biricik olduğunu ve yaşanılan zorlu deneyimin ortaklığında bile biricik süreçlerin yer aldığını hatırlayarak bu deneyimlerin içerisinden geçmek bireyin kendi duygularını ve ihtiyaçlarını fark edip harekete geçmesi açısından daha insani ve işlevseldir.

11 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


bottom of page