“Ergenim gerginim”
“Blue Çağı”
Ve daha nicesi ile ergenlik dönemi oldukça karanlık ve sıkıntılı olarak anlatılan bir dönemdir. Bireye atfedilen bu dönem aslında aile boyutunda da geçirilmektedir ve çoğu ebeveyn bu yeni gelen gelişim dönemi ile nasıl baş edeceği konusunda soru işaretlerine sahiptir. Öncelikle, “ergen” veya gelişim dönemi olarak “ergenlik” nedir? Çocukluk dönemi ile yetişkinlik dönemi arasında git-gel içeren bir gelişim dönemidir. Spesifik olarak, bir bireyin “Ben kimim?” sorusuna cevap aradığı, kendini keşfettiği bir dönemdir. Peki herkesin yaşadığı ve insan doğasında yer alan bu gelişim ile büyüme dönemi neyden dolayı bu kadar sancılıdır?

Çok sevgili hocam Bahar Gökler ’in söylediği gibi çünkü genç çocukluk döneminde olduğu gibi artık ailenin uydusu değildir, kendi istekleri, ihtiyaçları ve özel alanı vardır ve gerektiğini düşündüğü noktalarda aileden özerk hareket etmeye çalışır. Ne demek bu? Genç aileden sonra toplum içerisinde kendi kimliğini arar ve bu arayışa önce ailenin uydusu olmaktan çıkarak başlar. Göbek bağı hala aileye bağlıdır ve hala onların şefkatine, kabulüne ve güvenine ihtiyaç duyar ama artık bağın uzunluğu artmıştır ve gencin kendilik alanları daha da belirginleşmiştir. Genç bu dönemde çeşitli özdeşimler kurarak bu keşif sürecine başlar. Kimi zaman ilgisini çeken siyasi bir lider ile özdeşim kurup, onu kendi kişiliğine katar kimi zaman ise beğendiği ve kendisine rol model olarak aldığı bir sanatçının kimliğine bürünüp kendiliğine koyar çıkarır.

Madem öyle ebeveynleri bu kadar zorlayan ergen psikolojisi nedir? Ebeveyn bu dönem ile bir kayıp yaşar ve küçük çocuğunu kaybettiğini deneyimleyebilir. Artık karşısında farklı zevkleri, fikirleri, ilgi alanları ve en önemlisi güçlü bir “ben” alanı olan bir birey vardır ve kendisinin fizyolojik özelliklerini göstermeye başlamıştır. Bir taraftan ise kendisine şefkat ve güven yönünden hala ihtiyaç duymakta bir taraftan ise “Benim kararım” diyerek kendisinden ayrı bir kimliği olduğunu, değiştiğini sıklıkla hatırlatmaktadır. Bu uzun cümlelerin anahtar kelimesi ise özerkliktir. Genç kendiliğini keşfederken hayatının kontrolünün elinde olduğunu deneyimlemeye ihtiyaç duyar. Kendi fikirlerini duyurmaya, davranışları üzerinde karar mercii olmaya, saygı görmeye ve kısacası bir birey olarak görülmeye ihtiyaç duyar. Bir yenilik vardır ve geçmişe her dönüş bu yeniliğin görülmediğini hissettirerek genci öfkelendirir. Genç bende bir bireyim artık mesajları vermek ister ve ebeveyni ile daha simetrik bir düzlemde yer aldığını deneyimlemek ister. Kendisini ve aileyi ilgilendiren konularda daha fazla söz hakkı ve karar alma mekanizmasında daha fazla etki ister. Beyninin gelişen ön lobları ile (frontal lobes) daha fazla sorgular, eleştirir, neden-sonuç bağlantıları kurmak ister ve analiz eder. Daha yavaş gelişen duygu ve dürtü kontrol mekanizmaları ile ise deneyimlediklerini daha yoğun yaşar, mantıksal düşünürken ani gelen bir dalga gibi öfkeyle fikrini savunmak için yükselebilir. Kısa bir süre sonra ise çok sakin olabilir. Toparlarsak, ergen psikolojisi ve tüm ailenin içerisinde geçtiği ergenlik dönemi gel-gitli bir süreçtir. Bu süreci bireye sorun çıkaran veya bir günah keçisi olarak sadece yukarıdaki kalıpları kullanarak ya da sadece odağı “ergen” yaparak atlatmak pek mümkün değildir çünkü bireysel düzlemde yaşanan gelişmelere ebeveyn-genç ilişkisinde de yaşanan değişimler eşlik etmektedir.

Bu sebepten dolayı ailenin orta çocukluk dönemine beraber veda ediyor olması, yaşanacak bireysel ve ailesel değişimlere adım adım duygular ile temas halinde ve ilişkideki güven ve de sevgiyi kaynak oluşturarak kucak açıyor olması önemlidir. Peki nasıl mı? Duygulanımın yüksek olduğu alanlarda bazen mantıkla duyguyu dengelemek için karşılıklı birbirine alan tanıyarak. Neden bunu ebeveyn yapsın? Çünkü az öncede ifade ettiğim gibi gencin duygu düzenleme, kendini sakinleştirme becerileri henüz ebeveyninki kadar gelişmemiştir ve duygusu ile yükseldiği zaman güvenle inebileceği bir liman aracılığı ile bu becerisini geliştirebileceği bir kaynağa ihtiyaç duyar. Bu kaynakta ona hayatının ilk yıllarında sakinleşmeyi öğreten ebeveynleridir. Buna ek olarak, aynı fikirde olmasak bile gençte fikirlerinin ilgiyle dinlenmesine ve saygı duyulmasına ihtiyaç duyar. Fikirleri duyurmak istediği benliğinin parçalarıdır ve onları duyurdukça kapı çarpmaya, bağırmaya ihtiyaç duymaz. Bu fikirleri duyurup çevresi ile onu düşündürücü fikir alışverişlerine girdiği zaman ön beyin gelişimi desteklenir. Ve en önemlisi, başta odası olmak üzere kendi kendine kalıp kendiliğini güvenle keşfedebileceği bir alana ihtiyaç duyar. Kısacası, bu döneme çoğunlukla atfedilen karanlığın arkasında önemli bir inşaat süreci vardır. Bir bireyin kişiliği inşa ediliyordur ve sevgili Yankı Yazgan’ın kendi kitabında söylediği gibi şantiyeler toz toprak içerisinde olabilir ve ufak kazalar yaşanabilir ama yepyeni bir temelin atıldığı alanlardır. Bu temelde gencin hayatı boyunca “ben” olarak ifade edeceği kendiliği oluşmaktadır ve bu bir ekip işidir.

Comments